Deprem gibi beklenmedik doğal afetlerden sadece dolaylı bir şekilde etkilensek bile sarsılabiliyoruz. Bu sarsılma hali, kendimizi güvende hissedemediğimiz için yaşanabiliyor. Her birimizin psikolojik dayanıklılık seviyesi ve maruz kaldığı deneyimler farklı olduğu için hepimiz bu beklenmedik olaylara farklı tepkiler veriyor, bu durumlar sonucunda içimizde farklı hisler taşıyoruz.
Can güvenliğimizin tehdit altında olduğunu hissettiğimiz zamanlarda bazılarımız hiçbir şey yapamadığımızı, donup kaldığımızı fark edebiliriz. Bazılarımız ise bu durumla baş etmek için hiç durmadan bir şeyler yapmaya çalışır. Bu sarsılma haline nasıl tepki verirsek verelim dikkatimizi odaklayamamamız, yeterince verimli çalışamamamız, rutin hayatımızı sürdüremememiz çok anlaşılır.
Zor zamanlardan geçerken psikolojik dayanıklılığımızı artırmak için çabalamamız çok kıymetli. Psikolojik dayanıklılığımızı artırmak, temelde başımıza gelen zorlu yaşam deneyimleriyle daha sağlıklı bir şekilde baş edebilmek ve içinde bulunduğumuz durumları daha iyi yönetebilmek demek. Zorlayıcı deneyimleri hepimiz yaşıyoruz ve bu gerçeği engelleyemeyiz. Benzer şekilde bu deneyimlerin bizde uyandırdığı olumsuz duyguları da kestirip atamayız. Ama bu durumların getirdiği olumsuz duygular ile sağlıklı bir şekilde baş etmeyi ve bu sayede bu durumları sağlıklı bir şekilde yönetebilmeyi başarabiliriz. Örneğin, duygularımızı yönetemediğimizde donakalıp bütün gün uyurken duygularımızı kabul edip düzenleyebildiğimizde yardıma ihtiyacı olan insanlara destek olabiliriz.
Psikolojik dayanıklılığımızı artırmanın önemli bir adımı özellikle zor zamanlardan geçerken her halimizi olduğu gibi kabul etmemiz ve kendimize nazik davranmamız. Olaylara verdiğimiz tepkiler başta çok sağlıklı olmasa bile kendimizi affedip bu konuda gelişebileceğimize inanmamız gerekiyor. Bunun için zayıf yanlarımız kadar güçlü yanlarımızın da olduğunu görmeliyiz. Zihnimiz otomatik olarak neyi yanlış yaptığımıza odaklansa da bunu kabul edip doğru yaptıklarımızın da olduğuna dair kanıtları gözden geçirmeliyiz. Bu sayede suçluluk, çaresizlik ve depresiflik gibi zorlu olaylar karşısında sıklıkla hissedilen duygularla daha sağlıklı bir şekilde baş edebiliriz.
Bize hayatımızın kontrolünün elimizde olmadığını hissettiren doğal afet gibi olaylar sonrasında güçlü yanlarımızın olduğunu fark etmek, kaybettiğimiz kontrol hissinin bir kısmını geri kazanmamızı da sağlayabilir. Bu kontrol hissi sayesinde elimiz kolumuz bağlı bir şekilde oturmak yerine güçlü yanlarımızı kullanarak elimizden gelenin en iyisini yapmaya odaklanabiliriz.
Şahitlik ettiğimiz zor durumlar karşısında yoğun bir şekilde kaygılı, üzgün, çaresiz, depresif veya kızgın hissedebiliriz. Bu duygularımız çok yüksek olduğunda işlevselliğimizi yitirmemize sebep olabilirler ve bu durumda elimizden gelebilecekleri de yapamayıp daha da kötü hissedebiliriz.
Yoğun bir şekilde üzgün, depresif ve çaresiz hissettiğimizde kolumuzu kaldıracak halimiz olmayabilir. Bu, zorlu olaylara verilen doğal tepkilerden biridir. Ancak bu duygularımızı yok etmeye çalışmadan yönetilebilir bir seviyeye çekebilmek için bir yerden başlamamız gerekir. Her ne kadar bir şey yapmaya mecalimiz ve motivasyonumuz yokmuş gibi hissetsek de bu motivasyon bize havadan gelmez. Motivasyonun birincil kaynağı aksiyon almak ve aldığımız aksiyonun bir sonuç yarattığını görmektir. Bu sebeple güçlü yanlarımızı belirleyip elimizden geleni biraz olsun yaptığımızda bu duygularımızı da daha iyi yönetebiliriz.
Yoğun bir şekilde kaygılı hissettiğimizde elimiz ayağımıza dolaşır ve ne yapacağımızı bilemeyip panik olabiliriz ya da kendimizi meşgul etmek ve bu duygudan kaçmak için sürekli başka şeylerle ilgilenebiliriz. Ancak bu duygudan kaçtığımızda bu duygumuz amacına ulaşamaz. Aslında kaygı, bize bir şeyler yapmamız gerektiğini söylemeye çalışır. Bu duygu, ancak onu sağlıklı bir şekilde yönetebildiğimizde amacına ulaşır. Kaygımız çok yüksek olduğunda doğal olarak bu duyguyu sağlıklı bir şekilde yönetemeyiz. Bu sebeple önce kaygımızı belli bir seviyeye indirmemiz gerekir. Bunu yapabilmek için de kaygılandığımızı hissettiğimiz anlarda kendimizi meşgul etmek için başka şeylerle uğraşmak yerine şunları yapabiliriz:
- Önce nefes alışverişimize odaklanabiliriz. Nefesimizin doğal akışını izlemek, bedenimize girişini, bedenimizde dolaşmasını ve bedenimizden çıkışını takip etmek sinir sistemimizi yatıştıracaktır.
- Sonra rahat bir pozisyonda sağlam bir yere oturabilir, oturduğumuz yerin bedenimize temasını hissedebiliriz.
- Bir yandan da elimize güzel kokan bir bitki çayı alıp bardağın elimizde yarattığı hisse ve çayın burnumuza gelen kokusuna odaklanabiliriz.
- Zihnimize felaket senaryoları gelmeye başladığında her bir olumsuz düşünce birer bilgisayar sekmesiymiş gibi hayal edip o sekmeleri teker teker kapattığımızı gözümüzün önünde canlandırabiliriz.
- Eğer bedenimizin kasıldığını hissediyorsak oturduğumuz yerde kendimize masaj yapabilir, kollarımızı çapraz yapıp kendimize sarılabiliriz. Sarılma pozisyonundayken ellerimizle bedenimize hafifçe ve nazikçe vurabilir ya da fırçalama hareketi yaparak ellerimizi bedenimize sürtebiliriz.
Tüm bunları bedenimiz rahatlayana ve zihnimiz yatışana dek devam ettirebiliriz. Rahatlamaktaki amacımızın zor deneyimleri ve duyguları inkar etmek olmadığını kendimize hatırlatmamız gerekiyor. Aksi takdirde rahatlamış olmak bize suçlu hissettirebiliyor. Rahatlamaktaki temel amacımız, psikolojik ve fiziksel dayanıklılığımızı artırmak yoluyla yaşanan zorlu olayla nasıl daha etkili bir şekilde baş edebileceğimizi bulmak ve aksiyon almak. Çünkü sakin kalabildiğimiz ölçüde güçlü yanlarımıza odaklanabilir, aksiyon alabilir, yardım eli uzatabilir, işe yarayabiliriz.
Son olarak deneyimlediğimiz zorlu olaylar karşısında içimizde yükselen yoğun bir öfke duygusu hissedebiliriz. Bu öfkeyi doğru bir şekilde yönetmediğimizde hem kendimize hem de çevremize zarar verebiliriz. Bambaşka bir şeye öfkeli olmamıza rağmen en yakınımızda olan sevdiklerimize dürtüsel tepkiler vererek hiç hak etmedikleri bir şekilde onları kırabiliriz. Ya da öfkemizi dindirmek umuduyla yemeye sarılabilir, saçımızı ya da cildimizi yolabilir; bu gibi yollarla kendimize zarar verebiliriz. Ama tüm bunları yaptığımızda öfke duygumuzun bize söylemeye çalıştığı “harekete geç!” mesajını duyamamış ve sağlıklı bir şekilde aksiyon alamamış oluruz. Öfkemizin yoğunluğunu azaltarak onu yönetilebilir ve bizi harekete geçirmesine izin verebilir bir noktaya getirmek için:
- Aceleyle konuşmadan ya da tepki göstermeden önce iki kere düşünebiliriz.
- Küçük molalar vererek sakinleşmek için beden gevşetme egzersizleri yapabiliriz.
- Sevdiklerimizle içimizde neler olup bittiğini sakin bir şekilde konuşabiliriz.
- Patlayacak gibi hissettiğimizde koşu yapmak gibi enerjimizi atmamızı sağlayacak egzersizlere yönelebiliriz.
Tüm bunları yapıp öfkemizi sağlıklı bir şekilde yönetebildiğimizde kendimize de başkalarına da ihtiyacımız olan desteği elimizden geldiği kadarıyla vermeyi daha kolay başarabiliriz.
Özetle, zorlu olayları bire bir deneyimlemesek de bu durum, o olaylardan olumsuz bir şekilde etkilenmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Bu olaylardan nasıl etkilenirsek etkilenelim, bu olaylar karşısında neler hissedersek hissedelim tüm bunlar gayet anlaşılır insani deneyimler ve duygular. Ancak yaşadığımız şoku atlattıktan sonra psikolojik dayanıklılığımızı artırmaya ve duygularımızı sağlıklı bir şekilde yönetmeye odaklanmak, hem kendimize hem de başkalarına iyi gelebilmemizi sağlıyor.