Zor günler geçirdiğimiz bu dönemde yakında da olsak uzakta da olsak karşı karşıya kaldığımız felaketten hepimiz etkilendik. Depremi yerinde yaşamamış olsak bile günler boyunca yardım etmek ya da haber almak umuduyla kalbimiz deprem bölgesinde attı, halen atıyor. Zaman ilerlerken acımız azalmadı fakat uzakta olanlar için okulların da açılmasıyla hayat yavaş yavaş kendi düzenine dönmeye başladı. Bu durum kimi tartışmaları beraberinde getirdi. Bir yandan depremin oluşturduğu yaralar sarılmaya çalışılırken bir yandan da “Normal yaşamıma dönmeli miyim?” sorusu zihinlerimizde belirmeye başladı. Aslında bu tartışmaların çoğu rutine dönmekle ilgili bazı yanlış algılarımızdan kaynaklanıyor.
Depremle birlikte birçoğumuz çaresizlik, kaygı, korku gibi duygularla birlikte iştahsızlık, yorgunluk, tükenmişlik gibi deneyimler yaşayabiliyoruz. Bu süreçten geçerken depremden önceki hayatımıza özlem duymamız, eskiye dönmeye çalışmamız ve bu yönde adımlar atmamız da oldukça doğal bir durum teşkil ediyor.
Deprem sebebiyle açılmış yaraları sarmak için elimizden geleni yaptıktan sonra bireysel hayatlarımıza dönüş yapmamak için direnmek bizi yalnızca psikolojik olarak yıpratıyor. Hazır hissettiğimizde eski yaşamımıza yavaş yavaş dönmek, dayanışma ve yardımlaşma sürecinde tükenmişlik yaşamamızı engelleyebiliyor ve yardımlaşma sürecini uzun süre sürdürmemize katkı sağlayabiliyor.
Bir felaketin ardında getirdiği süreç kademeli bir şekilde ilerliyor. Bu sürecin her adımında en önemli olan şey ise kendimize, yakınlarımıza ve felaketten etkilenenlere en etkili şekilde yardımcı olabilmek. Rutinlerimizin en büyük işlevi ise bizi bu noktada güçlü kılabilmeleri.
Rutinlere dönmek ne değildir?
- Rutinlere dönmek olanları unutmak demek değildir.
- Rutinlere dönmek artık canımızın acımadığı anlamına gelmez.
- Rutinlere dönmek bencil olduğumuzu göstermez.
- Rutinlere dönmek umursamadığımız anlamına gelmez.
- Rutinlere dönmek desteği kesmek demek değildir.
- Rutinlere dönmek mutlu olmak anlamına gelmez.
- Rutinlere dönmek kendimizi uyuşturmak demek değildir.
Rutinlere dönmek nedir?
Hepimizin hayatında hem yaşamını sürdürebilmek, sağlığını koruyabilmek ve sevdiklerinin yaşamlarını idame ettirebilmek için yapması gereken şeyler var. Acının ve olumsuz duyguların yoğun olduğu zamanlarda bu rutinlerimizi sürdürmemiz çok insani ve doğal. Elbette acıyı ertelememek, bastırmamak ve yaşayabilmek olumsuz duyulabilse de ruh sağlığımızın önemli bir bileşeni. Fakat acının içinde çok uzun süre kaldığımızda pasifleşmeye başlıyoruz ve ihtiyacı olanlara ve kendimize verebileceğimiz yapıcı destekler de gittikçe azalıyor. Bu sebeple acının bizi işlevsiz kılmasına izin vermeden onu deneyimleyebilmek gerekiyor. Yani bir yandan hayatımızı devam ettirirken bir yandan üzüntümüzü yaşamamız sağlıklı bir deneyim oluyor.
Bu dönemde en çok ihtiyacımız olan şey kaybettiğimiz güvenlik duygusunu yerine koymak. Bunca belirsizliğin ve kaygının arasında sabit olan ve bizi güvende hissettirebilecek başlıca şey ise rutinlerimiz. Çünkü rutinlerimiz alışıldık ve beklendikler. Bizleri güvende hissettiriyorlar. Bu kimi zaman çocuğumuzun kahvaltısını hazırlayıp okula göndermek, kimi zaman bir derse girmek kimi zamansa yemek yemek bile olabiliyor.
Fakat bunları yapmak acımızın azaldığı, olanları unuttuğumuz ya da geçmişte bıraktığımız anlamına gelmiyor. Rutinlerimizi uygularken aklımız deprem bölgesinde, yeni bir deprem düşüncesinde olabiliyor ya da ihmallere karşı öfke, kayıplarımız için üzüntü, gelecek için kaygı duymaya devam edebiliyoruz. Aslında rutinlere de tam da bu duygular ve düşüncelerle sağlıklı baş edip onları yapıcı eylemlere döndürebilmek için ihtiyaç duyuyoruz. Rutinler bizlere kaybettiğimiz kontrol hissini geri veriyorlar. Belirsizliklerin içerisinde stabil ve alışıldık olan, tutunacak bir nokta oluyorlar. Araştırmalar rutinlerin daha sağlıklı düşünebilmemizi ve kaygıyla daha sağlıklı baş edebilmemizi sağladıklarını gösteriyorlar. Çünkü bizi neyin beklediğini biliyoruz. Korkumuzu ve ruh acımızı yönetebildiğimizde de daha aktif çözümler bulabilecek bir zihne sahip olabiliyoruz.
Bugün çoğumuz yaşamın devam ettiğini kabul etmekte zorlanıyoruz hatta rutinlerimizi gerçekleştirdiğimizde suçluluk hissedebiliyoruz. Bu çok insani olduğu gibi empati yeteneğimizin varlığının da bir işareti. Sen de kendini böyle hissediyorsan rutinlere dönmenin ne anlama gelmediğini tekrar okumak sana yardımcı olabilir. Belki de içinde bulunduğumuz durumu en güzel Dr. Lois Tonkin’in Yasın Etrafında Büyümek isimli makalesi üzerine yapılan çizim açıklıyordur: Küçülen şey acımız değil. Acının etrafında bir yaşam büyütmeye çalışıyoruz ki ona en çok ihtiyacı olanlar için yeni bir yaşamı inşa edebilelim.
Bu dönemde iyi hissedebilmek için desteğe ihtiyacın varsa #RelateYanında.
Depremden etkilenen yakınlarına nasıl yaklaşman gerektiği konusunda endişelerin varsa “Depremzede Yakınına Destek Olmak”, depremi uzaktan deneyimlediysen ve olumsuz duygularla başa çıkamadığını hissediyorsan “Depremi Uzaktan Deneyimlemek”, deprem korkusu yaşıyorsan “Deprem Kaygısını Azaltmak” adlı yolculuklarımıza ücretsiz bir şekilde erişebilirsin.