Son zamanlarda sosyal medyada sıkça bahsedilen yeni bir ilişki modeli var: bariyer ilişki. Henüz çok yeni bir konsept olduğu için bariyer ilişkilerin ne olduğu ve nasıl tanımlandığı konusunda bazı kavram karmaşaları var. Bu yazımızda bariyer ilişkinin ne olduğu, hangi özelliklere sahip olduğu ve hangi faktörlerden kaynaklanıyor olabileceği gibi kafa karışıklıklarını olabildiğince gidermeye çalışacak ve bu ilişki türünü aşmak için izleyebileceğimiz bazı yolları ele alacağız.
Bariyer ilişki en yaygın olarak, yeni biten bir ilişki sonrası henüz aşamadığımız eski sevgilimize geri dönmemek amacıyla başka bir ilişkiye başlamamız olarak tanımlanıyor. Bu durumda, yeni ilişki eski ilişkiye geri dönmemek için kurduğumuz bir bariyer görevi görmüş oluyor. Bu bariyer ilişki modeli, daha önce duymuş olabileceğimiz yara bandı (rebound) ilişki modeline benzese de ikisinin arasında önemli bir fark olduğunu görüyoruz. Yara bandı ilişkilerin temel amacı ayrılık sonrası hissedilen olumsuz duyguların önüne geçmek ve ayrılığın açtığı yaranın üzerine bir yara bandı yapıştırmak iken bariyer ilişkilerde temel amaç eski sevgiliye geri dönme ihtimalinin önüne bir bariyer çekmek oluyor. Ayrılık sürecinin beraberinde getirdiği özlem, üzüntü ya da boşluk hissi bazen öyle dayanılmaz ve korkutucu gelebiliyor ki eski ilişkiye geri dönmeyi düşünebiliyoruz. Duygularımızın bu kadar yoğun olduğu anlarda “Ona geri dönemem çünkü bu ilişkiyi sürdüremeyeceğiz.” ya da “Ona geri dönemem çünkü bu ilişki bana zarar veriyor.” demek yerine “Ona geri dönemem çünkü şu an yeni bir ilişkim var.” diyebilmek o duygularla baş etmemizi kolaylaştırabiliyor. Bunun yanı sıra, yara bandı ilişkilerde olduğu gibi bariyer ilişkiler de olumsuz duygular deneyimlemek yerine dikkatimizi başka bir yöne kaydırmamızı ve yepyeni bir ilişkinin heyecanı içerisinde acılarımızı geri plana atmamızı mümkün kılabiliyor. Ancak yeni bir ilişkinin varlığı elbette duygularımızı öylece bir anda yok etmiyor.
Bu tarz bir ilişkiye başlamanın arkasında bazen eski partnere duyulan öfke yatabiliyor. Eski partnerimizi aynı anda hem özleyebiliyor hem de ona öfkelenebiliyoruz. Birbiri ile çatışan duygular hissetmek ne kadar doğal olsa da iç dünyamızda bir “tutarsızlık” taşımak bize yorucu gelebiliyor. Bunun yanı sıra, öfkelendiğimiz birini özlediğimiz için kendimize de öfkelenebiliyoruz. Bu noktada eski ilişkiye geri dönmememiz inatlaşma halinde aldığımız bir karar da olabiliyor. İyilik halimiz yerine öfkemizin doğurduğu bir inat halini önceliklendirdiğimizde de sırf eski partnerimize dönmemek için hayatımıza yeni birini almak gibi yöntemlere başvurabiliyoruz. Bu yeni ilişkinin eski partnerimizi kıskandıracağını düşünüyorsak bariyer ilişki daha da iyi fikir gibi görünebiliyor, sonuçta eski partnerimiz bu ilişkinin ona dönmemek için bir bariyer görevi gördüğünü bilmiyor. Ancak böyle bir durum hem eski ilişkimize hem de yeni partnerimize duyduğumuz saygıyı azaltırken kendimize olan saygımızın üzerinde de yıkıcı etkiler yaratabiliyor.
Bariyer ilişkinin bir diğer tanımı da yeni başlayan ilişkileri odağına alıyor. Kişi yeni bir ilişkiye başlıyor ya da yeni biriyle flört etmeye başlıyor ve bu yeni partnerden çok etkileniyor ancak bu kişiye bağlanmaktan korktuğu için ilişkinin derinleşmesinin önüne geçecek şekilde bir başka kişiyle daha flört etmeye başlıyor. Böylece yeni partner/flört, ilk partner/flörte bağlanmanın önünde bir bariyer görevi görüyor. Bu bariyer eski sevgiliye geri dönme kararının önündeki bir bariyer değil, kendi duygularımızın önüne koyduğumuz bir bariyer oluyor. Birine bağlanmak ve duygularımızın bir kişide yoğunlaşması bize öyle korkutucu bir fikir gibi geliyor ki bu durumun önüne geçebilmek için sahip olduğumuz duyguları birkaç kişiye paylaştırıyoruz. Bu noktada da bağlanma problemleri, güvensizlik ve aldatma gibi farklı konularla karşı karşıya kalıyoruz.
Güvensizlik ve Bağlanma Problemleri
Bir ilişkiden henüz yeni çıktığımızda yaşadığımız duygular acı verici olabiliyor. Aslında bu duyguları hissetmemiz ve biten ilişkimizin yasını tutabilmemiz ayrılık sürecini daha sağlıklı bir şekilde atlatmamız için önem taşıyor. Bu duyguların bize ne söylemeye çalıştığını dinleyebilirsek onları anlamaya da başlıyoruz ve onları anlamaya başladığımız noktada yaşadığımız dayanılmaz acı da hafiflemeye başlıyor. Bu duygular olağan akışında geldiği gibi olağan akışında da gidiyorlar. Bir başları olduğu gibi sonları da var ve kalıcı olmak niyetinde değiller. Ancak ayrılığın yarattığı öfke, kaygı, korku ve üzüntü gibi duyguları taze taze deneyimlerken bu duygular bize sanki hiç geçmeyecekmiş gibi gelebiliyor. Hiç geçmeyecekmiş gibi hissettiğimizde de bu duyguları yaşamak için kendimize izin vermiyor ve onları olağan akışına bırakamıyoruz. Bu durumda duygularımıza izin vermenin önüne geçmek için hazır olmasak da yeni bir ilişkiye atılabiliyoruz. Bu durum da bizi bağlanma stilleri konusuna getiriyor.
Bağlanma teorisine göre çocuklar üzüntü ya da korku gibi baş etmesi zor duyguları yoğun bir şekilde hissettiklerinde sakinleşebilmek için ebeveynlerine ya da birincil bakım verenlerine ihtiyaç duyuyor. Ebeveynin ya da birincil bakım verenin böyle bir anda çocuğun duygusal ihtiyaçlarına nasıl cevap verdiği ise çocuğun ileride dünyayla, kendisiyle ve başka insanlarla nasıl ilişki kuracağı konusunda belirleyici bir çerçeve oluşturuyor. Çocuğun dünyada ilk ilişki kurduğu insanlar olan birincil bakım verenleri ile kurduğu ilişki, hayatının geri kalanına da taşıyacağı bir model görevi görüyor. Bu modeli şekillendiren en kilit duygu da güven oluyor.
Örneğin, üzüldüğünde ya da korktuğunda sıkça eleştiri ya da ceza ile karşılaşan bir çocuk ihtiyaç duyduğunda ebeveynlerinden destek istemekten kaçınması gerektiğini öğrenebiliyor. Duygularımızın ve dünyayı algılama biçimimizin şekillendiği çocukluk döneminde birincil bakım verenimizle kurduğumuz ilişkide öğrendiklerimiz elbette orada kalmıyor. Zamanla insanlara tam anlamıyla güvenmekte zorlanabiliyor ve duygularımızı insanlarla paylaşma konusunda rahat hissetmeyebiliyoruz. Bunların sonucunda duygularımız ile baş etmenin yolunun onları hissetmemekten geçtiğini ve ancak insanlardan ve duygulardan kaçınırsak güvende olabileceğimizi içselleştirebiliyoruz. Bu davranış modelinin baskın olduğu kişilerin kaçıngan bağlanma dinamiklerinin yüksek olduğunu söyleyebiliyoruz.
Kaygılı ya da kaçıngan bağlanma dinamiklerine sahip kişiler yalnızca kaygılı ya da kaçıngan ilişkiler kurmakla kalmıyor, aynı zamanda bu ilişkilerin ayrılık sürecini de kaygılı ya da kaçıngan bir duygu çerçevesi ile birlikte deneyimliyorlar. Bir diğer deyişle, duygularıyla da kaygılı ya da kaçıngan bir ilişki kuruyorlar. Mesela, bağlanma kaygısı daha yüksek olan biri ayrılık sürecinde yalnızca yoğun bir üzüntü yaşamakla kalmayıp bu yoğun üzüntünün geçmeyeceğine dair bir kaygı ya da korku da besleyebiliyor. Bu durum kendisine eski partnerine geri dönmeyi düşündürebildiği gibi bu üzüntünün geçmesini sağlamak için elinden geleni yapmasına da sebep olabiliyor. Bu kişinin eski partnerine dönmemek için iyi sebepleri varsa ve eski partnere dönme düşüncesi de büyük bir kaygı ve korku ile birlikte geliyorsa bariyer ilişki kurmak iyi bir opsiyon gibi görünebiliyor. Bu ilişki türü yeni partnerinin kendisine duyduğu güveni ve kendisine verdiği değeri zedelese de hem ayrılığın getirdiği olumsuz duyguları göz ardı edebilmesini hem de eski partnerine geri dönmemesini sağlıyor. Bağlanma kaçınması daha yüksek olanlar da bariyer ilişkileri ayrılık sürecinde yaşadıkları acı verici duygulardan ve eski partnerlerine geri dönme ihtimalinden kaçınmak için kullanıyor.
Yeni bir partnere bağlanmamak için bir başka kişiyle daha flörtleşmek şeklinde kurulan bariyer ilişkilerin temelini ise bağlanmaya duyulan büyük bir korku oluşturuyor. Bir kişiye bağlanmak demek o kişinin bizi incitebilecek olması anlamına da geliyor. Bu her ne kadar hepimiz için geçerli olan bir gerçek olsa da bazılarımız bu durumdan daha fazla korkuyor. Bu korkuyu yoğun bir şekilde yaşadığımızda karşımızdaki kişiye güven duymak o kadar zor oluyor ki hiç ilişki kurmamayı tercih edebiliyoruz. Bariyer ilişkiler bu noktada yeni bir alternatif oluyor. Duygusal ve romantik ihtiyaçların birkaç kişi ile paylaşıldığı çok eşli ilişki dinamiklerinden farklı olarak bu tarz ilişkilerde karşı tarafın rızasından bahsedilmiyor. Böylece hem her bağlanma ihtimalinde yeni bir partner bariyer olarak kullanılabiliyor hem de kimseye güven duymaya gerek kalmıyor. Çünkü en başta bu ilişki türünü tercih eden kişi kimseye güven vaad etmemiş oluyor. Ancak bu durum güvenmeye dair yaşanan sıkıntıların gittikçe derinleşmesine, yoğunlaşan bir yalnızlık duygusuna ve bozulan bir benlik algısına yol açabiliyor.
Bariyer ilişkinin belirgin özellikleri nelerdir?
Bariyer ilişki içerisinde olup olmadığımızı anlamamız ya da çevremizdeki bariyer ilişkileri tanımamız için bu ilişkilerin bazı belirgin özelliklerini listeledik:
- Partnerin henüz yeni bir ayrılık yaşamış olması
- Partnerin sürekli eski sevgiliden bahsetmesi ya da eski sevgilisinden bahsetmekten tamamen kaçınması
- Partnerin duygularını ifade etmekten kaçınması ya da kendisi ile ilgili olmasa bile duygu içerikli konuşmaları sürdürmemesi
- İlişkinin çok hızlı ilerliyormuş gibi hissettirmesi
- İlişkinin merkezinde cinselliğin ve ilgi almanın olması
- Partnerin ilişkiyi sosyal çevresine ya da eski sevgilisine gösterebilmek için gereğinden fazla çaba göstermesi, buna rağmen partnerini yakın sosyal çevresi ya da ailesiyle tanıştırmaktan kaçınması
- Partnerin uzun vadeli planlar yapmaması
- İletişim problemleri yaşanması
- Partnere güvenmek ya da güven teşkil etmek için çaba harcanmaması
- İlişkideki paylaşımın yüzeysel olması
Aile İçi İletişim Sorunları
Güven algımızın ve bağlanma stillerimizin temelini ailemiz ve ailemizin içerisindeki iletişim sorunları oluşturabiliyor. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, üzüldüğü ya da korktuğu anlarda yatıştırılmaya ihtiyaç duyan çünkü henüz duygularını anlamlandırabilme ve kontrol etme yetisi gelişmemiş olan bir çocuğun ihtiyaçlarına ebeveynlerinin nasıl cevap verdiği ileride çocuğun duygularını nasıl anlamlandıracağı ve kontrol edeceği üzerinde etkili oluyor. Ancak bu, çocuklukta olup bitiveren bir süreç olmuyor. Çocukluk, ergenlik, gençlik ve ilk yetişkinlik gibi duygu ve düşünce dünyasının şekillenmeye devam ettiği yıllarda aile içi iletişimin nasıl sürdüğü, kurulan ilişkilere ve bu ilişkilerde yaşanan sorunlara nasıl yaklaşıldığına yansıyor. İçinde büyüdüğümüz ve hayatımızın büyük bir kısmını beraber geçirdiği ailemizde iletişim kurulurken güven, dürüstlük ve duygusal açıklık ne ölçüde varlığını gösteriyorsa sonraki yaşamımızda iletişim kurarken bunları o ölçüde esas alabiliyoruz.
Geçmiş Deneyimlerin Etkisi
Bağlanma teorisi hakkında yanlış bilinen şeylerden bir tanesi henüz çocukken ailemizin duygularımıza nasıl yaklaştığının bağlanma stilimiz üzerindeki tek etken olması olabilir. Bu, sadece başka insanlarla değil kendimizle ya da bütün dünyayla nasıl ilişki kurduğumuz üzerinde çok önemli bir yere sahip olsa da büyük resim sadece bundan ibaret olmuyor. Ailemizle kurduğumuz ilişki hayatta kurduğumuz ilk ilişki olsa da hayat devam ettikçe birçok farklı insanla ilişkilenmeye başlıyoruz. En yakın çocukluk arkadaşımızdan lisedeki büyük aşkımıza kadar herkesin duygu dünyamız ve güven algımız üzerinde irili ufaklı bir yeri oluyor. Yetişkinlikte kurduğumuz romantik ilişkilerde nasıl bağlandığımızın üzerindeki en önemli etkenlerden biri de geçmiş romantik ilişkilerimizde yaşadığımız deneyimler oluyor. Aldatılma ya da ihmal edilme gibi farklı sebeplerden geçmiş ilişkilerimizde güven duygumuz zarar gördüyse bu durum sonraki ilişkilerimize de yansıyabiliyor. Öncesinde kaygılı ya da kaçıngan bağlanma stiline sahip olmasak dahi bu tür deneyimler kaygılı ya da kaçıngan bağlanma davranışları gösterme eğilimimizi artırabiliyor. Bu durum da yeni bir ilişkinin ya da taptaze bir ayrılık sürecinin getirdiği koşullar içerisinde bariyer ilişkileri bir alternatif haline getirebiliyor.
İş Ortamında Karşılaşılan Zorluklar
Birçoğumuz için iş ortamı hayatımızın büyük bir kısmını kaplıyor. Bir ilişkiden yeni çıkmış ve ilişkinin yasını atlatmakta zorlanıyor olsak dahi ertesi gün işe geri dönmemiz gerekiyor. Bunun yanı sıra, bazı iş ortamları oldukça yoğun, stresli ve talepkar olabiliyor. İş - özel yaşam dengesinin çok iyi kurulamadığı durumlarda duygularımızı yaşamak ya da yakın zamanda yaşadığımız ayrılığı sağlıklı bir şekilde atlatmak bir kenara kendimize ayıracak en ufak bir vaktimiz dahi kalmayabiliyor. Bunun yanı sıra, ayrılık sürecinde hissedebileceğimiz üzüntü, özlem ya da öfke gibi duygular böyle bir çalışma hayatı içerisinde zaten onaylanmıyor çünkü verimliliği düşürdüğü ve profesyonel olmadığı öne sürülüyor. İş ortamı içerisinde bu duyguların hissedilmesi onaylanmadığı ve iş dışında da bu duygulara alan açabileceğimiz bir zaman genellikle olmadığı için yapılacak en iyi şey bu duyguları hissetmemek gibi görünebiliyor. Bu tür bir çalışma hayatının getirdiği zorluklar içerisinde ayrılık süreciyle baş etmeye çalışırken bariyer ilişki tercih edilen bir yöntem olabiliyor. Bu yeni ilişki hem duyguların bastırılmasını sağlıyor hem de yeni partnere bağlanmak gibi bir hedef olmadığı için işten kalan vakitte yeni partnere ilgi ve zaman ayırma ihtiyacı hissedilmiyor.
Bariyer İlişkileri Aşma Yolları
Bariyer ilişkinin ne olduğunu, hangi özellikleri taşıyan ilişkilere bariyer ilişki denildiğini ve bariyer ilişkilerin kurulmasının arkasında hangi faktörlerin yer alabildiğini ele aldık. Şimdi de bariyer ilişkileri nasıl aşabileceğimizi konuşalım.
Etkili İletişim Stratejileri
Bariyer ilişki modelinde karşımıza çıkan en önemli sorunlardan birinin güvenli ve açık bir iletişimin eksikliği olduğunu görebiliyoruz. Bu nedenle, bariyer ilişkileri aşmanın yolu güvenli, etkili ve açık bir iletişim kurmaktan geçiyor. Açık iletişim aslında her sağlıklı ilişkinin temelinde yatıyor. Gerçek duygu, beklenti ve ihtiyaçlarımızı karşımızdaki kişiye ne kadar şeffaf bir şekilde ifade edebilirsek ve karşımızdaki kişinin duygu, beklenti ve ihtiyaçlarına ne kadar dürüst bir şekilde karşılık verebilirsek sağlıklı bir ilişki kurabilmek de o kadar mümkün oluyor. Yakın zamanda biten bir ilişkiyi yeni yeni atlatmaya çalışıyor olduğumuz bir dönemde başka birine çekim duymak, o kişinin bize gösterdiği ilgiden keyif almak ancak kendimizi henüz yeni bir ilişkiye hazır hissetmemek çok anlaşılır ve doğal bir durum. Bu durumda bunları karşımızdaki kişiyle paylaşmak çok kıymetli çünkü ancak açık bir şekilde paylaşıldığı zaman her iki tarafın da birbirinden ne bekleyebileceği, ne bekleyemeyeceği ve bu durumun ihtiyaçları ile uyumlu olup olmadığına karar verme şansı oluyor.
Empati Geliştirme
Ayrılık sonrası dönem aslında bir yas sürecidir ve her yas gibi beraberinde acı verici duygular getirebilir. Bu duygularla baş etmeye çalışırken bir yandan başka insanların duygularını da gözetmek her zaman kolay olmayabiliyor. Ancak hem kendimize olan saygımız hem de karşımızdaki insanın bize duyduğu güven açısından yıkıcı olan ve bize iyi gelen bağlar kurmamızın önüne geçen bariyer ilişkileri aşmanın bir diğer önemli yolu empati kurmaktan geçiyor. Her ne kadar bariyer ilişkilerin bu ilişki türünü tercih edenler için anlaşılır bir işlevi olsa da bu durum, yeni ilişkideki partnere haksızlık yapılmış olduğu gerçeğini değiştirmiyor Bu haksızlık, yeni partnerin öz güveni ve mental sağlığı açısından yıkıcı olabildiği gibi insanlara duyduğu güvene ve sağlıklı ilişkiler kurabilme becerisine de zarar verebiliyor.
Kişisel Gelişim ve Kendine Saygı
Bariyer ilişkiler kurmanın önüne geçebilmek istiyorsan ya da var olan bariyer ilişkinin içinden sağlıklı bir şekilde çıkabilmek istiyorsan kendine duyduğun saygıyı ön plana çıkarman gerekiyor. Bariyer ilişkiler yalnızca karşı tarafa değil, bu ilişki türünü kurmayı tercih eden kişiye de zarar veriyor. Karşıdaki kişiye karşı dürüst olmamak hem kişinin kendisine karşı dürüst olmasını zorlaştırıyor hem de sahip olduğu güvensizliği ve bağlanma problemlerini derinleştiriyor. Bu da gelecekte daha sağlıklı ilişkiler kurmasının önüne geçerek içinden çıkması gittikçe daha da zorlaşan bir döngü yaratıyor.
“Ben bu süreçle baş etmek için yeni bir ilişkiye atlamayacağım çünkü bunun hem bana hem de karşımdaki kişiye zarar vereceğini biliyor ve bu zarara sebep olmamayı tercih ederek kendime saygı duyuyorum.” demek bazen ayrılık sürecinin kendisi kadar zor olabilse de bizi özgürleştiriyor. Bu noktada kendi duygusal olgunlaşmamıza ve kişisel gelişimimize yatırım yapmak iyi bir fikir olabilir. Böyle bir süreçte bize neyin iyi geleceği kişiden kişiye farklılık gösterebilse de profesyonel destek almak ya da öz farkındalığımızı artırmak adına günlük tutmak neler yapılabileceğine dair örnekler olabilir. Ayrıca, “Öz saygı nedir? Nasıl kazanılır?” yazımızı okuyarak kendine duyduğun saygı üzerine daha detaylı bir okuma da yapabilirsin.
Bariyer İlişkileri Geliştirmek İçin Adımlar
İçinde bulunduğumuz ilişkinin bir bariyer ilişki olduğunu fark ettiysek ve bu durumu partnerimizle paylaştıysak ilişkinin geri kalanında bizi neler bekliyor? Bariyer ilişkiler nasıl geliştirilebilir? Daha sağlıklı ilişkiler kurmak için neler yapılabilir? Yazımızın geri kalanında bu soruları cevaplayabilmek adına atabileceğimiz bazı adımları ele alacağız.
Danışmanlık ve Terapi Seçenekleri
Bir bariyer ilişki içerisinde olduğumuzu fark ettiysek önümüzde iki opsiyon var: partnerimizle bu durumu açık bir şekilde konuştuktan sonra her iki tarafın da bu ilişkiyi iyileştirmek için içtenlikle çaba harcamaya karar vermesi ya da bu ilişkinin içerisinden bir an önce çıkmak. Profesyonel destek almaya başlamak her iki durumda da atılabilecek en faydalı adımlardan biri olacaktır. Her iki kişi de ilişkiye devam etmek istiyorsa uzman bir çift terapisti ile görüşmek, biten bir bariyer ilişkiden sonra ise yine bir klinik psikologdan destek almak iyi olabilir.
Kendi İlişkilerinizi İyileştirme Yolları
Bir bariyer ilişki içerisinde olduğumuzun farkındalığının ardından partnerimizle bu konuyu açık bir şekilde konuştuysak ve ilişkiyi iyileştirmek adına bazı adımlar atmak istiyorsak ancak çift terapisi gibi profesyonel hizmetlere erişemiyorsak ilişkide güveni tekrar inşa etmek için izleyebileceğimiz bazı yollar var:
- Duygularımızla ilgili farkındalık kazanmak ve birbirimizle duygularımız hakkında konuşmanın sağlıklı yollarını keşfetmek
- Birbirimizi affedeceğimize inanmak ve bilinçli bir affetme kararı almak
- Süreçle ilgili sabırlı olmak
- Tutamayacağımız sözler vermemek
- Durumla ilgili sorumluluk almak, gerektiğinde özür dilemekten kaçınmamak
- Tartışmaların odağının birbirimizi suçlamak değil duygularımızı ifade etmek olduğuna dikkat etmek, yapıcı olmak
- Karşımızdaki kişiye karşı dürüst olabilmek için öncelikle kendimize karşı nasıl dürüst olabileceğimizi öğrenmek
- Birbirimize iyi gelmeyi başaramıyorsak süreçte inatçı olmamak ve ilişkiyi bitirmeyi de değerlendirmek
Topluluk Kaynakları ve Destek Grupları
Biten bir bariyer ilişkinin arkasından toparlanmak ya da bariyer ilişki dinamikleriyle başlayan bir ilişkiyi iyileştirmek için çabalıyorsak sosyal destek almak da iyi bir fikir olabilir. Güvendiğimiz aile üyelerinden ya da yakın arkadaşlarımızdan destek almanın yanında eğer imkanımız varsa destek gruplarına başvurmak da düşündüğümüzden daha yardımcı olabilir.
Bariyer ilişkileri çözümlerken #RelateYanında!
Bariyer ilişkiler kurduğumuzu fark etmek ya da kendimizi bir bariyer ilişki içinde bulmak oldukça kafa karıştırıcı ve zor bir sürecin başlangıcı olabiliyor çünkü iyileşmek için güven ve bağlanma problemleri üzerine çalışmak gerekiyor. Ancak bunlarla yalnız başına mücadele etmek zorunda değilsin! Relate uygulamasındaki “Toksik İlişkiden Sonra İyileşmek” ya da “Partnerle Güvenli Bağlanmak” yolculuklarına çıkarak daha güvenli, sağlıklı ve huzurlu ilişkiler kurmak üzerine çalışabilirsin. Biz bu yolculukta senin yanında olacağız!